SAYFALAR

1 Aralık 2009 Salı

Ahmet Uluçay: “Gerçek Olmayan Gerçekleri” Film Yapan Adam


Hiç tanışmadım, hiç yüz yüze gelmedim, hiç konuşmadım. Merhabalaşmadım. Ama pek çoğumuz onu içimizden biri gibi, bir arkadaşı gibi bildi. Ben onlardan biriyim.

Ezel Akay’ın desteğiyle çektiği Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmini Atlas sinemasında seyrettim. Sevgili Ece Özbek, bu ön gösterimi yaparken beni iki üç defa aradı ve mutlaka gelmemi istedi. Şimdi ona ne kadar minnettar olduğumu bir bilseniz…

Film bittiğinde bir iç rahatlaması yaşadım. Son jeneriği o kadar dikkatle okudum ki, şimdi bile şaşıyorum. Sanki oradaki isimleri hiç unutmayacakmışım gibi perdeye çivilenmiştim!


Karpuz Kabuğu beni çocukluğuma götürmüştü. Çocukluğumda, Renk, Bingöl ve Ceylan sinemalarının çöplüklerinden toplayarak birbirine bağladığımız filmleri hatırladım. Kimi Cüneyt Arkın’ın, kimi Ayhan Işık’ın filmlerinden parçalardı. Merceğimiz yoktu. O zaman 100 mumluk lambaların camları neredeyse büyük bir armut iriliğindeydi. Metal kısımlarını epeyce uğraşır çıkartır, içine su doldururduk. Ayna ile güneş ışığı vurduğumuzda öteki taraftan çıkan ışık önüne konan filmi kocaman yapardı. Perde düzenekleri, karanlık odalar, güneşin işe yarayacağı anlar... Halalarımın oğulları Aydın ve Orhan, şimdi İstanbul’da Haydarpaşa’da görevli can arkadaşlarımızdan Mehmet ve kardeşlerim, arkadaşlarımın kardeşleri…

Ahmet Uluçay’ı seyrederken ilkokul yıllarımdaki sinema filmi oynatan düzenek kurma maceralarımızı ve kendi aramızda yazıp oynadığımız senaryoları hatırladım… O günlerde kendimize gerçek olmayan dünyalar kurardık! Hayret ki, hayret! Mini minnacık çocuklar olarak, “gerçeğin yerine uydurduğumuz gerçekleri koymaya” çalışırdık… Sonra giderek bunlardan vazgeçmiştik. Neden mi? Aldığımız eğitim, ailelerimizin bizi itelediği istikamet vs. vs. yüzünden herhalde…

Uluçay’ın farkı buydu. O yaşadıklarını şöyle veya böyle bir sinema eseri olarak hayata geçirmiş, benim gibiler ise bu çocukluk tecrübelerini hafızalarının karanlık odalarına atmıştı…

Uluçay’ı evet hiç görmedim, hiç konuşmadım, hiç elini sıkmadımdı ama… sanki o, çocukluğumda bizim evin çardağının altında sinema makinesi düzeneği kurmaya çalışan, hayal dünyasında yaşayan, “gerçek olmayan gerçeklere inanan”, ağlayan, gülen, büyümek için can atanlardan biriydi. Sanki onunla, emeklemeye başladığımızdan beri tanışıyorduk. Ve o, bizim unuttuğumuz çocukluk hayalimizi gerçekleştiren Ahmet’ti…

Ahmet… Sana Yüce Tanrı’da rahmet diliyorum sevgili çocukluk arkadaşım. Güle güle… Nur içinde yat…

***
Girişteki fotoğrafı http://friendfeed-media.com/f64bfa62af05f44db6f2d8b4b1be1c9333621590 aldım. Melih bayram Dede'ye teşekkürler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder