SAYFALAR

21 Kasım 2009 Cumartesi

Umarım Kahkahaları Kırgızistan’dan Duyulur!


4. Uluslar arası Bursa İpekyolu Film Festivali’nin sonuna geldik. Ödüller bu akşam açıklanacak. Fakat ben size ödüllerden bahsedemeyeceğim, çünkü jürilerin aldığı kararları ele geçiremedim! Böylece haberi elde edememiş her gazeteci gibi izlenimlerimle okuyucumun ilgisini diri tutmaya çalışacağım. Fakat eğer sonuçları ele geçiren birileri var ise aşk olsun!

Festival, birçok medya mecrasında yer aldığı üzere pek çok ilkler, yenilikler ve enteresan etkinliklerle devam ede geldi. İlk günden başlayacak olursam, açılış bir önceki dönem başkanı Hikmet Şahin’in festival öncesi ölümü ile hüzünlü bir törene sahne oldu. Fakat Yeşilçam’ın duayenlerinden Muzaffer Tema’nın dil sürçmesi bu hüznün kırdı. Tema, “Sevgili Bursalılar!” diyecek yerde “Sevgili İzmirliler!” dedi ve bunun konuşması boyunca mütemadiyen tekrarladı…

Bursa’nın yeni Başkanı Recep Altepe şehrinin bu uluslararası etkinliğine sahip çıkmış görünüyor. Altepe, uzaktan göründüğünün aksine son derece mütevazı ve samimi bir insan. Milli duyguları kuvvetli. Ahlaki değerlere önem veriyor. Muhafazakârlığı, 21. Yüzyılın dayattığı olmazsa olmazları algılamasına engel olmuyor. Tersine, “imtidat içinde değişim” için bunları içselleştirmenin gerekliliğine inanıyor. Benim kanaatim bu. Başkana başarılar diliyorum. Ancak şu şerhi ekleyerek: İpekyolu Film Festivali olmanın gerekleri hâlâ tam olarak yerli yerine oturmamış görünüyor. Eğer arzu ederlerse bu konudaki kanaatimi kendisi ile özel olarak paylaşabilirim!

Ali Çalışır, bildiği yolda yürüyen disiplinli bir ekip insanı olma özelliğini muhafaza ediyor. Festivalin benim fark ettiğim eksiklerinin farkında mı bilmiyorum ama eğer isterse paylaşacağım fikirlerim var. Çünkü. “İngilizce, Fransızca, Almanca veya İtalyanca bilmenin, İpek Yolu’nun, ne anlama geldiğini bilmek olmadığını” bildiğini biliyorum!

Festivalin bu sütunlara taşıyabileceğim etkinliklerine gelince: Üçüncü günü Necip Sarıcı’nın sahibi bulunduğu Lale Film arşivinden derlediği, 1964’lerden başlayarak kamera arkası görüntülerden oluşan fotoğraf sergisi Ressam Şefik Bursalı Sanat Galerisi'nde açıldı. Ahmet Özhan, Muzaffer Tema, İzzet Günay, Sırrı Süreyya Önder, Suzan Avcı gibi pek çok sanatçının katılımına sahne olan sergi festivalin en özgün etkinliklerinden biri olarak yerini aldı… Bu arşivin ya Kültür Bakanlığı veya bir festival belediyesi tarafından koruma altına alınması gerektiğini bir kere daha burada hatırlatıyorum. Çünkü kişisel arşivlerin zaman içinde nasıl parçalanıp dağıldığını biliyoruz.

İranlı yönetmen Hassan Yektapenah’ın yönettiği Bibi filminden de söz etmek gerek. Iraklı bir milyona yakın mültecinin İran’da yaşadığı ve bunların kimliksiz olduklarını, İran’daki bürokrasideki kimi bireylerin büyük bir ahlaki çöküş yaşandığını… Ve daha pek çok bilmediğimiz şeyi öğrendik. Yönetmenin bu filmi yapmak için evini sattığını de filmin söyleşi bölümünde öğrendik.

Fransız yönetmen Marie-Jaoul de Poncheville tarafından yazılan ve yönetilen Tengri: Blue Heavens (Tengri: Mavi Cennet) Cengiz Aytmatov’un Cemile hikâyesinden uyarlanan bir film. Kostüm tasarımı, müzikleri ve pek çoğumuzun bilmediği muhteşem Kırgızistan’ın vahşi doğasının arka planı oluşturduğu film adeta şok etkisi yapıyor. Ama Fransız yönetmenin her Batılıda var olan oryantalist alışkanlıklarının filmi etkilediği hemen belli oluyor… Yapılan söyleşide yönetmenle uzun uzun tartıştım. O Türkçe, ben Fransızca bilmediğimiz için doğrusu bir sonuca varamadık ama akşam yemeğinden sonra Yedi Kocalı Hürmüz’ün galasına giderken tıpkı biz Türkler gibi elinin kalbinin üzerin koyup başı ile selamlaması ve yüzündeki tebessüm, benimle yaptığı tartışmadan hoşnut kaldığını gösteriyordu. Çünkü eleştirimde haklıydım. Çünkü Louis Aragon’un da dediği gibi, “Kırgız çocuğu (Cengiz Aytmatov) dünyanın en güzel aşk hikâyesini yazmıştı” ve Marie-Jaoul de Poncheville bu hikâyeyi Sovyet döneminden günümüze getirerek epey bozmuştu! Bu kekreliği tüm Aytmatov hayranları filmi izlediklerinde anlayacaktır…

Tengri filminin oyuncuları, Albine Imachev, İlimbek Kalmouratov, Aibek Zhumabekov ile kurduğumuz dostluk her gün biraz daha ilerliyor. İlimbek’e ilk gece yaptırdığım gösteri, onu festivalin “gayrı resmi” yıldızı haline getirdi. İnanılmaz derecede sevimli. Bana şişmen olduğum için “semiz kursak”, kendisi ne zayıf olduğundan “arık kursak” diyor. Umarım kahkahaları Kırgızistan’dan duyulur…


Bu Yazı 20 Kasım 2009 Cuma Günü Bizim Gazete'de yayınlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder