13 Kasım 2012 Salı

The Master: Tanrım! Bir yaralı hayvan bağırıyor, senden ayrı düşeninsanda


The Master’ı izlerken, Les Invasions Barbares (Barbarların İstilâsı- 1973 Oscar Ödüllü) filminde geçen konuşmayı hatırladım. Batı uygarlığının insanlığın ulaştığı en idealuygarlık olduğunu düşünen ırkçı bir Fransız entelektüel, ölüm döşeğinde, yakınlarıylasohbet ederken şuna yakın bir şeyler söylüyordu: “Hala çözemediğim şeylerdenbiri, 1958 yılında kiliselerin neden birden bire boşalıp gençlerin gece kulüplerini doldurduğudur…” Evet, 1958 yılında kiliseler nedenbirden bire boşalıp gece kulüpleri gençlerle dolmuştu? Müzik anlayışıbirdenbire değişmiş, o güne kadar ağırbaşlılık içinde dans edilen toplantılardabirden bire zıplayan gençler zuhur etmişti? Elbette bunu en iyi Batılı tarihçiler ve sosyologlar yorumlar. Benim derdim, bu repliği yıllar sonra neden TheMaster’ı seyrederken hatırladığımdır? Neden?

Birinci Dünya Savaşı'nda, modern peygamberlerin (!), Batıinsanı için öngördüğü tüm vaatler; Batılı halkların yüzyıllar boyu yapılan telkinlerdensonra ancak içselleştirdiği tüm değerler yerle bir olmuştu. Nietzsche, daha 1883’lerde,“Tanrıyı arıyorum, Tanrıyı arıyorum!Neden mi? Söyleyeyim, ölürdük onu. Hepimiz onun katilleriyiz. Peki, nasılyapabildik bunu? Nasıl yutabildik denizi? Bütün ‘çevren’i silmek için süngerikim verdi bize? Yer yuvarlağını güneşinden boşlamakla ne yapmış olduk? Şimdinereye gidiyor? Biz nereye gidiyoruz şimdi?” derken bir öngörü de mibulunmuştu? (*)
Batı uygarlığı, geçirdiği kanlı fetret devrinden sonrayeniden yeşermiş, insanlara kırık da olsa yeni umutlar vermişti. Şehirleryeniden inşa edilmiş, sanayi tıkır tıkır işlemeye başlamıştı ama 1939'dan1945'e kadar süren ve 100 milyondan fazla askerin (gencecik insanlar) piyongibi savaş sahalarına sürülmesi, herhalde Batı uygarlığının kendine duyduğu imanınısonu olmuştu…

The Master filmi, işte bu savaşın, İkinci Dünya Savaşı'nın bittiği yerde başlıyor. Sahilde kumdan anaç kadınlar yaparak cisel ilişki yaşıyormuş gibi yapan veya ona sarılıp yatan erlerin travmatik halleri, savaşın kazanıldığını ama insanın kaybedildiğini gösteriyor. Suları yararakilerleyen (adeta içip bitirir gibi) bir Amerikan savaş gemisinde, çarmıhagerilmiş Hz. İsa gibi uzanmış FreddieQuell (Joaquin Phoenix) isimli askerin hali neredeyse tüm filmi özetliyor… 'Tanrı suretinde' yaratılmışken, içi boşaltıldığı için, -bütün insanlığın günahlarını affettirmebahasına kendini kurban eden- Hz. İsa’nın imitasyonu duygusu uyandıran savaş artığı bu et yığını,artık hasta bir adamdır! Hastayı, bir de geminin en dibinde tiner bulunan birtanktan içkisine zehir katarken görürüz…

Freddie Quell (Joaquin Phoenix) post-travmatik stresbozukluğu ile muzdarip, topluma uyum sağlamak için mücadele eden İkinci DünyaSavaşı kalıntısıdır. Savaşa katılan diğer pek çok asker gibi tedaviye alınır: doktorunsorduğu her şeyi cinsellikle ilişkilendirmesi özellikle vurgulanır. Daha sonraonu bir mağazada aile portreleri çeken fotoğrafçı olarak buluruz. Hazırladığı zehirli içkileri içip tavladığı kızlarla ayaküzeri seksyapmaktan zevk alan bir serseriye dönüşmüştür. Sarhoş bir halde fotğoraf çekerken ev bark, çoluk çocuksahibi olduğunu öğrendiği tombul ve mutlu bir müşterisini hınçla tartaklar, iştenkovulur. 


Lahana yetiştirilen çiftliğe girer, tarım işçisi olur. Hazırladığı kokteyliiçen yaşlı bir zencinin ölmesiyle birlikte buradan da kovulur. Binlerce lahanatarhının sanki cetvelle dizilmiş gibi aynı çizgide gösterildiği sahne ile hasattansonra Freddie'nin tabana kuvvet kaçtığı aynı tarlanın bomboş, sadece çizgilerhalinde gösterildiği bir başka planla tekrarlanışı toplumun simetrisini, cemaathisterisini, insanlık hallerini gösteren anlardır: yönetmenin ilerideanlatacaklarına giriş mahiyetindedir. Freddie, hasattan sonra tüm verimliliği alınmış bir tarla gibidir de demek istiyor olabilir yönetmen!


Lahana tarlasından kaçan Freddie, sarhoş halde LancasterDodd (Philip Seymour Hoffman) isimli “Cause felsefi akımının” liderinin kızınıevlendirdiği yata girer. Saf bir bencillik, inanılmaz bir kendini beğenmişlikve kendi kendine sarsılmaz bir bağlılık timsali olan Lancaster Dodd’un affına mahzar olur (aslında el yapımı içkiyapmaktaki marifeti ve iyi bir deney hayvanı gibi görünmesi bu afta etkiliolmuştur). Dodd, Freddie ile çalışmaya başlar. Yorgunu yokuşa süren Dodd,travmalarından kendisini kurtaracağına inandırdığı Freddie’nin geçmişini ortayaçıkarır: Babası ölmüş, annesiyle uzak düşmüş, teyzesi ile ensest bir ilişki yaşamış(mı?) ve hayatının aşkı iken savaş nedeniyle bırakıp gittiği Doris’inhasreti… 

Freddie, Cause liderinden etkilenir. İçine düştüğü derinboşluktan (aslında düştüğü yer, savaşın boşalttığı ve yerine bir şey koyamadığıkendi benliği, kendi içindir) kurtulacağını umar. Sımsıkı sarılır Dodd’a. BirlikteCause öğretisini yaymak için yolculuk yapmaya başlarlar. Ancak, Freddie'ninşiddetli ve düzensiz davranışlarının ardı arkasın kesilmemektedir... Freddie, Dodd’un eşi Peggy’ye (Amy Adams) verdiği içki içmemesözünü tutmadığı gibi, babasının öğretilerine karşı kayıtsız kalan Val’ı (JessePlemons) eleştirir. Val, babasının sahtekâr ve öğretilerinin doğaçlamalardanibaret olduğunu söyler. Dodd’un doktorluk yasalarına ihlal ettiği içintutuklanması da Freddie’yi çılgına çevirir. Polislere saldırır, tutuklanır. 


Lahana tarlasındaki kaçış sahnesinde olduğu gibi nezaret sahnede yönetmen anlatımgücünün doruğuna erişir. Filmin yükseldiği, varıp varabileceği nokta bu gibigörünür: Dodd ve Freddie yan yana iki hücrededir. Freddie kendini parçalarkenDodd, elma şekerini yiyerek bahçede kendini paralayan bir köpeği seyreden çocuksükûneti ile hücresinden onu izler. Üyeler, hapis çıkışında Dodd’a,Freddie’nin bir ajan olduğundan şüphelendiklerini söylerse de Dodd onukucaklayarak karşılar ve onu akıl almaz bir eksersiz yönlendirir. Duvar ilepencere arasındaki 5-6 adımlık yolu geçecek, duvara dokunduğunda neduyumsadığını, cama dokunduğunda ne duyumsadığını söyleyecektir!

Kâbusa dönen eksersizlerden sonra bir gün çöl yolunda yüksekhız yapan bir motosiklet binerek teknolojinin yarattığı zevklerle zevklenenDodd, Freddie’yi ödüllendirmek ister. Freddie motosiklete biner ve artıkimanını, inancını yitirdiği The Cause ve onun bencil liderinden hızlauzaklaşır. İçinden hiç atamadığı gençlik aşkı Doris’i bulmaya gider: onunevlendiğini öğrenerek yeniden hayal kırıklığı yaşar.  İngiltere’den kendisini davet eden ustasınınçağrısına icabet eder. Şarlatan Dodd, artık dev gibi bir okulun malikidir.Freddie’yi tarikata dönmesi için ikna etmeye uğraşırsa da diğeri reddeder…

Okuduğunuz gibi destansı bir yazı yazmadım. Yönetmen PaulThomas Anderson’un yönetmenlerin ilahı ilan etmedim. Filmin hangi formatta kaçmm. negatife çekildiğini, bu sebeple seyircide nasıl bir etki bıraktığınıanlatan teknik yazılardan tercüme yoluyla faydalanmadım… 

Benim okuyuculara tavsiyem şu: Sinema sanatının keyfini, tekniğiniöğrenerek daha iyi çıkartırsınız ama bence bir filmin tekniğinden anlamasanız da sizdeuyandırdığı etkinin, sizin için en doğru etki olduğunu bilmenizde fayda var.

The Master’ın bende uyandırdığı etkiyi paylaşıyorum: İkinci DünyaSavaşı ile birlikte, manevi ve maddi hiçbir buluşun değer ifade etmeyeceğininbir kere daha kanıtlandığı Amerika’da, felsefenin, inancın veya imanın bile birmarkaya dönüştürülerek pazarlanması gerektiğinin farkına varan kendine tapan bir şarlatanla savaşla birlikte inandığı tüm değerleri yitirmiş, Tanrı’dan ayrıdüşmüş, ruhsal boşluğunu doldurabilmek için inanacak bir şey arayan yaralı birinsanın ibretli bir hikâyesi… Oscar alacaklarına kesin gözüyle baktığım iki oyuncunun, iki karakterin inşa edişlerindeki fevkalade performans… Biryönetmenin hikâyesini anlatabilmek için nelere kadir olduğunun, olabileceğinin sanatkâranebir göstergesi…

Filmdeki inancını yitirmiş Freddie için bizden bir şiir ekleyerek nokta koyalım: Ne demişti Maşar Dağı’nda Ahmet Muhip Dranas?

Tanrım! Garip kişi kuş ola,
Seni bu yerde bulmak için
Kendini dağdan aşağı sala
Boşluklarda Seni arıyor
Dağ bir yanda, kişi bir yanda
Bir yaralı hayvan bağırıyor
Senden ayrı düşen insanda

 (*Nietzsche'nin sözleri, Turan Oflazoğlu’nun Böyle Buyurdu Zerdüşt,çevirisinin ön sözünden alınmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder