4 Ekim 2012 Perşembe

Osman Sınav’ın Kenan İmirzalıoğlu'lu "Uzun Hikaye"si BitmeseDiyeceksiniz!



Osman Sınav’ın yeni filmi Uzun Hikaye, görsel işitsel yapısı, oyuncu çokluğu/oyuncu yönetimi, zor mizansenlerin ustalıkla sahnelenmesi, kostüm, makyaj, ışık, müzik gibi bir öyküyü sinema eseri yapan bütün ögelerin yerli yerinde kullanıldığı mükemmel bir ustalık filmi olarak göz dolduruyor.

Mustafa Kutlu’nun eserinden uyarlanan film, 1940’larda dedesiyle Bulgaristan’dan göçerek İstanbul’da Eyüp’e yerleşen Bulgaryalı Ali’nin hayatını anlatıyor. Ali (Kenan İmirzalıoğlu), delikanlılık çağlarında Eyüp’te yazlık sinema işletmecisinin kızı Münire’ye (Tuğçe Kazaz) sevdalanır. Kızı başkasına vermek isterler. Bunun üzerine sevdalılar çareyi kaçmakta bulur. Biz onları tanıdığımızda yanlarında kocaman bir oğulları vardır. Yeni bir kasabaya varmışlardır. Burada metruk bir vagonu nohut oda bakla sofaya dönüştüren çift, 15 yaşındaki oğulları Mustafa’ya (Batuhan Karacakaya) âşık oluşları ve kaçışlarını sanki ‘yanıltmasız bir tiyatro sahnesi’nde, bir oyun oynayıp kazanmışlar gibi, servetlerinin bizzat oğulları olduğunu hissettirerek anlatırlar…

Masalsı girişten sonra hayatın gerçekleriyle yüzleşmeye davet ediliyoruz. Ali, iş aramaya gittiğinde onu daha iyi tanımaya başlarız. İçinden yaşama sevinci fışkıran, sıcakkanlı, çalışkan bir adamdır ama eşitlik ve adalet tutkusu ile davranması çifte ahlaklıları ırgaladığı için dokuz köyden kovulan doğrucuların hayatını yaşamak zorunda kalmakta, Bulgaristan’dan kaçtığı halde komünistlikle suçlanacak kadar resmi kurumları rahatsız etmekte, eşini ve çocuğunu da bu hayata mahkûm etmektedir. Macera 1950’lerde başlayıp 1970’lerin sonuna kadar devam ediyor. Sınav, 30 yıllık dönem boyunca, Mustafa Kutlu’nun bizzat gözlemleyerek hikâyesine aktardığı kasabalar ve kasabalılar yaratıyor. Böylece birbirini tekrarlayan minimalist filmlerin düştüğü kasvetli, bunalımlı ve kötücül kasaba filmlerinin boğucu, tutuk sinema dili yerine; seyircisine sade ve samimi anlatımıyla şiirsi bir gerçekliğin atmosferini vaat edip bunu başarıyor!

Osman Sınav, Lütfi Ömer AkadMetin ErksanHalit Refiğ gibi hocalardan Sinema Televizyon Enstitüsü’nde öğrendiği, Türk sinemasında hikâye anlatma geleneğini, üç büyük sinema devinin yaşamış olsalardı iftihar edeceği üst noktalara kadar taşıyor. Abartısız bir biçimde yerli yerine oturtulmuş 1950, 60 ve 70’lerin Anadolulu karakterle ile Bulgaristan’daki komünist rejimden kaçmış ama o rejimin etkisinde kalmış Bulgaryalı Ali karakterini “tokuştururken” çok önemli bir noktanın altını çiziyor. 1950 yılına kadar Türkiye’yi yöneten yüksek bürokratların yarattığı ‘streotyp’leştirilmiş memurları son derece başarılı biçimde yansıtıyor. (Korkarım yönetmenin bu becerisini, pek çok izleyici ve “enetelektüel” anlayamayacaktır).


Seyircinin alıştığı Batı tarzı dramatik yapıdan farklı bir dramatik yapıya sahip olan filmin, dönemin Türkiye gerçeklerine yaslandığını vurgulamak gerek: Uzun Hikaye’nin dramatik yapısı, sosyal sınıfların çatışmasına veya üretim-tüketim biçimleri çelişkisine dayanmıyor. Tren raylarından başka yolu olmayan; fabrikadan, yani işçi sınıfından mahrum; ahalisi geçimini hâlâ Ortaçağ tarım toplumu üretim biçimleriyle idare etmeye çalışan; tepelerinde, Osmanlı dönemi ayan veya mültezimleri yerine yeni “devletlü takımının” sulta kurduğu kasabalarda modern Batı toplumlarındaki sınıfsal veya üretimsel çelişkilerin olamayacağı apaçıktır. Buna karşılık film, “batılılaşma ideolojisi-batıcıların dayattığı yaşama biçimi” ile “milletin inançları, tarz-ı hayatı ve üretim- tüketim biçimi” çelişkisini vurguluyor. Peki, o zaman filmi nasıl okumak lazım?

Adil bir dünyada özgürce ve insan gibi yaşamak” için sevdiği kızı alıp kaçan, kendi becerileri/emeği ile ayakta duran Bulgaryalı Ali’nin hikâyesi modern Batı yaşamından doğmuş bir darama değil, eski sohbet geleneği içinde, kış geceleri anlatılan, modernleştirilmemiş, essah (otantik) “Arzu ile Kember”, “Leyla ile Mecnun”, “Ferhat ile Şirin” hikâyeleri soyundandır… Uzun Hikaye, bir tür kıssadan hisse gibidir… İnsanın doğuştan masumluğu, hayatın azizliği, aşkın yüceliği ve her şeyin üstündeliği üzerine bir kıssadır… 

Göreceksiniz! “Son” yazısı çıkmadan önce dilinizin ucuna gelen “Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” deyişini, yanınızdakilerden birine söylemeden edemeyeceksiniz…

Osman Sınav, Uzun Hikaye’de Türk sinema ve sahne sanatının çok ünlü oyuncuları ile genç nesli bir araya getirerek yine çok önemli bir başarının altına imza atıyor ama Sınav’ın ustalık işi filmini taçlandıran oyuncu Kenan İmirzalıoğlu oluyor. Bugüne kadar genellikle toplum için savaşan kahraman tiplerini canlandıran İmirzalıoğlu, Uzun Hikaye’de dünya çapında bir oyuncu ustalığına eriştiğini kameranın üzerinde olduğu her bir saniyede ispatlıyor; avuç patlatacak kadar şiddetli ve uzun, gerçek alkışları hak ediyor. Eğer bu filme 10 üzerinden 10 yıldız vermem gerekseydi, bunun 5 yıldızının tartışmasız Kenan İmirzalıoğlu-Osman Sınav sinerjisinden doğan “Bulgaryalı Ali karakteri” ve onun arkasındaki oyuncu olduğunu söylerdim.

Gişede yolları açık olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder