9 Ekim 2012 Salı

İdeolojinin sanatın önüne geçtiği film: Güzelliğin On Par' Etmez

Aklı başında bir film seyrediyoruz derken yönetmen hafiften yalpalamaya başladı. Sinema dünyası içinde etnik ırkçılık ile bir yere varamayacağını anladığından adeta bir düdüklü tencereye hapsettiği duyguları onun dengesini bozuyor olmalı. Çünkü işte hatasız, kimseyi aşağılamayan, evrensel kardeşlik, sevgi ve barış mesajını kendi toprağının büyük ozanından çıkartan bir eser diyecekken bir kere daha ayak sürçüyor ve mesaj sanatın önüne geçiyor...

Filmin hikayesi: Kürt/Alevi bir baba ile Türk anneden doğan Veysel, tıpkı adını taşıdığı Aşık Veysel gibi içli, sakin ve insanın insana saygısını uman bir çocuktur. Masumane bir aşk yaşamaktadır. Aynı mahallede oturan, aynı sınıfta beraber okuduğu ve Almanca bilmediği için Alman olduğunu sandığı Ana'nın hayalini kurmlaktadır. Ailesindeki şiddetli sarsıntılardan bu hayallerle kaçmaktadır. Babası eski bir Kürt teröristtir. Ba yüzden ağabeyi göğsüne ay yıldız kazıtarak Türk milliyetçisi olur ve nedense uyuşturucu işine karışır, tutuklanır (Sanırsınız ki Kürtler uyuşturucuya hiç bulaşmayan melaikelerdir; onun için ağabeyi gidip uyuşturucu satan milliyetçi (!) Türkleri bulmuştur).

Filmin içeriğine ilişkin daha fazla bilgi vermek yerine, tökezlediği diğer yerleri konuşmakta fayda umuyorum. Kürt olduğunu her vesile ile vurgulayan Tabak, filmde bunun sık sık tekrarklıyor. Bir yandan da büyük Türk ozan Aşık Veysel'in herkesi derinden etkiliyen türkülerinin arkasına saklanarak bu etnik takıntısını gizlemeye çalışıyor.

Aşık Veysel tüm dünyanın bildiği gibi bir Türk ozanıdır. Ana dili de anne dili de türkçedir. Bağlaması ile tüm ömrü boyunca dil, din, ırk, mezhep ayrımı yapmadan, hatta bütün bu ayrımcılıkların uzağından bile geçmeden Türkü çığırmıştır...

Tabak, Aşık Veysel'in Türkülerinden bahseden oyuncularına "Aşık Veysal şarkısı" dedirterek ciddi biçimde bir sahtecilik yapmaktadır. Çünkü Türkü, Türk-î'den (Türke has), şarkı, şark-î'den (şarklılara mahsus), Kürdî, Kürd-î'den (Kürt'e mahsus), acemî, Acem-î'den (Acem'e has) demektir. Bugün bile Anadolu'da, sazlı sözlü yapılan toplu eğlenceler sırasında hiç kimse elinde bağlama bulunan birine, "Bir şarkı çalda dinleyelim!" demez... Bunun gibi mesela Türkü değil de Kürt havası dinlenmek istendiğinde "Emmi bir Kürdî söyle de dinleyek." dendiğini bilenler bilir.

Şarkı ise İran, Arap, Mezopotomya halkları, Doğu Roma (Bizans) ve Türk müziklerinin birleşiminden doğmuş nispeten kozmopolit kültür muhitlerine mahsus bir formun adıdır.

Yönetmen, Alevi bir ozan olan Aşık Veysel'in hiçbir eseri için şarkı denilemeyeceğini bilmeyecek kadar cahil midir yoksa bunu bilerek mi yapmıştır? Bana göre bu tercih bilinçli yapılmıştır. Sebebi etnik saplantıyla açıklanabilir...

Yönetmenin bir diğer büyük hatası "Sen Varsın Orda" türküsünün sözlerinin bağlamından kopartarak kullanmasıdır.

Türkü'nün sözlerinin tamamını okuduğunuz zaman ozanın, günlük basit Türkçe kelimelerle mistik bir şahaser yarattığını farkediyorsunuz. Bu hem Türkçe'nin ifade gücünün büyüklüğünü gösterir hem de Aşık Veysel'in Yunus Emre, Nesimî, Şah İsmail Hatayî, Süleyman Çelebi veya Pir Sultan Abdal dehasında ozan/şair olduğunun bir göstergesidir.

Şiirin tamamı şudur:

Aşkımın temeli sen bir alemsin
Sevgi muhabbetsin dilde kelamsın
Merhabasın dosttan gelen selamsın
Duyarak alırım sen varsın orda

Saklarım gözümde güzelliğini
Her neye bakarsam sen varsın orda
Kalbimde gizlerim muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orda

Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar
Renklerin içinde nakşını saklar
Karanlık geceler aydın şafaklar
Uyanır cümlâlem sen varsın orda

Mevcudiyette olan kudreti kuvvet
Senden hasıl oldu sen verdin hayat
Yoktur senden başka ilânihayet
İnanıp kanmışım sen varsın orda

Hu çeker iniler çalınan sazlar
Kükremiş dalgalar coşar denizler
Güneş doğar perdelenir yıldızlar
Saçar kıvılcımlar sen varsın orda

Veysel'i söyleten sen oldun mutlak
Gezer daldan dala yorulur ahmak
Sen ağaç misali biz dalda yaprak
Meyva çekirdeksin sen varsın orda

Filmin yönetmeni işte bu mistik şiirin ilk dizelerini kullanarak onu bağlamından kopartıp gelip geçici olan bu dünyaya ilişkin bir içerikmiş gibi sunmaktadır...

Yönetmene buradan küçük bir tavsiye: İdeolojiyi sanatın önüne koymaktan vaz geçersen akıllıca bir şey yapmış olursun: Tıpkı büyük ozanımız Aşık Veysel gibi...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder