19 Mart 2010 Cuma

Büşra "Selvi Boylum Ak Türbanlım"

Alper Çağlar’ın yönettiği Büşra, Türkiye’deki İslami yükselişin temel nedenlerinin farkında olmayan laik ve safdil bir yönetmenin filmi… Büşra’nın hikâyesi su üzerinde seken bir taş kadar zarif olma çabasında ama sonunda bir taş olduğu için batıyor, çünkü sebepten değil, çaresizlik içinde sonuca katlanan insanlardan yola çıkıyor. Üstelik iddialı görsel göndermelerle ders vermeye çalışıyor!

Bunu yapmasa filmi en fazla ben alkışlayacağım fakat ne çare yapıyor ve "kargış"ı hak ediyor! (Kargış, alkışın karşıtı Türkçe bir kelime.)

Filmin hikâyesi özetle şöyle: Büşra üniversiteden mezun, zengin ve muhafazakâr bir kız, Yaman ise liberal ve alkolik bir gazetecidir. Hikâyenin birinci kötü kişisi Ferit’tir: kalabalıkta namaz kılıp dilinden dua düşmeyen iş bitirici bir Müslüman ama kimsenin olmadığı yerde acayip küfürbaz ve özünde kötü biridir; Büşra’nın adeta beşik kertmesidir! Filimdeki ikinci ve yine kötü diğer karakter ise Yaman’ın sevgilisi Alara’dır… Aile, sosyal çevre kötü karakterli nişanlı adayı ve sevgiliye rağmen, Büşra ile Yaman arasında aşk başlar…

Temel benzerlik ve arızî farklar, Türkiye’deki İslami yükselişin ana kaynakları ve gizli gücü, genç Müslümanların modernite karşısındaki temel sorunları ve bunlarla baş edip edememeleri gibi pek çok ciddi sorunsal Büşra’nın hikâyesinin içine girebilmiş değil. İyice çalışılmamış bir öykü… Yüzeysel teşbihlerle durumu kurtarmaya çalışan bir sinema dili söz konusu…

Örnek mi? Nişantaşı Parkı’nda Atatürk heykeli etrafında halkalanın Türk Büyükleri büstlerinin çevrelediği küçük meydanda, gece yarısı başörtülü bir kızla alkolik ve laik bir gencin yaptığı dansın sembolik anlamındaki bulanıklık…

Örnek mi? Gidilen maskeli baloda Hitler kılıklı bir laik-faşistin Büşra’nın başörtüsünün bir kostüm değil, gerçek kisve olduğunu anlamasıyla yaşanan arbededeki basitlik ve daha pek çok inandırıcılık sınavını geçemeyen kes yapıştır sahne, plan, diyalog (Mesela: İslamcı genç, -Siz bu rakı denen zıkkımı nasıl içiyorsunuz? Laik genç, -Yudum, yudum!)

Yönetmene bir tavsiye: Rakının yudum yudum içilişi gibi siz de ikinci filminizde kare kare çalışarak "motor" deyin!


ALT YAZI: Tabii şimdi bu başlık ile filmin ne alakası var diye soracaksınız! Elbette kimi zaman gaztecilik refleksiyle ben de dikkat çekmek için eleştirilebilir başlıklar atabiliyorum...

6 yorum:

  1. ben bu güruha artık diyecek söz bulamıyorum. Hz.Ömer(ra)'in dediği gibi yaşadıklarına inanmışlar Allah kurtarsın.

    YanıtlaSil
  2. Başörtüsünü kusursuz olmasa da bir şekilde bayaz perdeye sokmuşlar, bundan önce ya komşu yaşlı kadın ya da başka bir gereksiz karakter başörtülüydü, demem o ki kusursuz tanıtamazlar, zihinleri bulanık, hikayenin sahibi boynu tasmalı bir adam. Ben başörtülü olsaydım sinemada bir şekilde yer bulduğum için mutlu olurdum. Bu bir süreçtir. Siz başörtüsünü mükemmelce her ortamdan dışlarsanız normalleştiremeyiz. Erkeklerin anlamadığı şey başörtüsü hala normalleşmiş değil. Yaz geliyor, Hz. Ömer'in gafil üniversiteli halkı bu kızlar niye başını kapatıp terliyor diye düşünüyor. Ben istiyorum ki normalleşsin, sinemaya da, kitaplara da, her yere gerçek haliyle girsin. Başörtülü insanlar Büşra'dan iyi ya da 'beter' olabilir, onlar da insan.

    YanıtlaSil
  3. Yudum yudum demiyor, a benim sentezcim

    "Azar azar" diyor.

    Sizi de film eleştirmeni olarak ciddiye almadığımızdan, filmi senenin en iyi filmlerinden ilan eden Atilla Dorsay, Ali Murat Güven, Vardar gibi otoritelere bakarız biz.

    Yazık size, gerçekten, Allah kurtarsın böyle hak yiyenleri ilerideki azaplarından.

    YanıtlaSil
  4. Sir/Madam Adsız'ın otoriteleri de Doğan Holding'in kucağına çok yakışırmış.

    Kabataş Erkek lisesi mezunuyum, bütün lise Leman-Lombak-Kemik okuyucusuydu, biz bile Bahadır Boysal'ın boynundaki tasmayı görebiliyorduk yaptığı sayfalarda.

    Yine de bir yerden başlamak lazım hayata sokmak için tabi.. Yoksa başörtüsü gerçekten bazı hayatlara çok yabancı kalacak.

    YanıtlaSil
  5. ne yani bu mu başörtülü hanımların derdi? filmlere konu olalım da nasıl olursa... ben de başörtülüyüm ve bu şekilde dile dolanmak hiç hoşuma gitmiyor. yeter artık, bizi konuşmayın!!! biz bir yerlere başörtümüzle değil, insaniyetimizle konu olmak isteriz. herkes gibi...

    YanıtlaSil
  6. tesettürlü kadınların hayata bir yerden dalalım gibi bir derdi yok ki zaten hayatın tam içindeler.Bu film onları sınırlarıyla kabul etmeyenlerin meşru/gayrimeşru ayrımı yapmadan tamamen feminist refleksle birşeyler dayatmasının garabet ürünlerinden sadece birisi..

    tabi adamlar biraz da, N.Bengisu Karaca gibi "biz Gazali'nin eve tıkmak istediği kadınlardan değiliz, kadınlar artık dış dünyaya açılmak istiyor" tezleriyle çanak tutanlardan feyizleniyor.
    bence tesettür ile çaputun farkı anlaşıldığı gün "türban!" sorunu diye birşey kalmaz alimallah. yeter ki onu taşıyanlar ağırlığını hissetsin ve hissettirsin.
    ---bir başka adsız---

    YanıtlaSil